Devr-i İstanbul Vol.2


              Devr-i İstanbul seferimde ilk olarak ailecek gezip dolaşmıştık. Şimdi sıra bana gelmişti. Sabah kahvaltısından sonra, Kadıköy'den düştüm yollara. Hafif esintili, güzeller güzeli bir Temmuz sabahı rotamı Eminönü'ne çevirdim. Her zaman ki gibi beni ilk selamlayan Yeni Camii oldu. Hemen o serin avlusunda aldım tabii soluğu. Huzur , ebedi aşk, kelimelerin yetmeyeceği hisler.







          Yeni Camii'de dualarımı ve dileklerimi sunduktan sonra bir ses kulağıma fısıldamaya başladı. Kafamı çevirir çevirmez göz göze geldik. Mısır Çarşısı, eski dostum seni ziyaret etmeden hiç olur mu dedim. Rengarenk insanların, rengarenk baharat kokularına bulandığı, en parlak gümüşlerin,  en tatlı lokumların sergi alanına hoşgelmiştim. Kimyonun sarısının biberin kırmızısını kıskanmadığı , karabiberin sumağa burun kıvırmadığı , baharatların ve çayların en şık pozlarını verdikleri Mısır Çarşısına meyilim ezeldendir.







                  Sonrasında ver elini Tünel sonra da tabii ki İstiklal. Henüz Gezi kapalı olduğundan ne yazık ki Gezi Parkını ziyaret edemedim. Şöyle bir kıyısından bakayım dedim, Polis amcalardan çekindim. Enerjimi Pazar gününe saklamaya karar verdim.







       Ertesi gün; İstanbul'a kadar gelip de Bostancı Lunapark'a uğramamak olur mu? Olmaz değil mi? Çocuklardan çok biz koptuk. Ama en çok Atlıkarınca'da aklım kaldı. Çocuklar binmek istemeyince ben de tek başıma binmeye pek cesaret edemedim açıkçası. Kahkahaların , çığlıklara karıştığı Lunapark'ları çocukluğumdan bu yana çok severim. Hiç bir şeye binmesem de oturup izlesem insanları, o bile yeter bana.








                Bostancı'ya kadar gelirim de Kumru yemeden ayrılır mıyım hiç? Canım adalar karşımda, üç aşkım da yanımda. Oh la la la Dolce Vita:))

Not: Sırada kemençeli düğün, Gazdan adam, sokakta müzik, lokum, kahve var. Var oğlu var . Takipte kalın;)



Yorumlar