DUYGUSAL ZEKA

          Duygusal Zeka kavramı 1995 yılında Daniel Goleman ile tanındı. "Duygusal Zeka Neden IQ'dan Daha Önemlidir" kitabını yayınlanmasıyla çok satan kitaplarda uzun süre liderliğini korudu Goleman. 21 yıl önce yazıldığında adından ülkemizde ve tüm dünyada sıkça bahsettiren Duygusal Zeka kavramı eğitimdeki büyük sorunların da altını çizdi.


         Daniel Goleman'a göre Duygusal Zeka ;Kişinin kendi duygularını anlama, başkalarının duygularına empati beslemesi ve duygularını yaşamı zenginleştirecek biçimde düzenleme yetisi olarak tanımlanmış. Duygusal Zeka'nın etkisi ise şöyle belirtilmiş.

*Kendini harekete geçirebilme,
* Aksiliklere rağmen yoluna devam edebilme,
*Dürtülerini kontrol edebilme,
*Ruh halini düzenleyebilme,
*Sıkıntıların düşünmeyi engellemesine izin vermeme, kendini başkasının yerine koyabilme
* Umut besleme 
           Duygusal yetenek sahibi, kendi duygularını tanıyan ve idare edebilen, başkalarının duygularını okuyup onlarla etkili biçimde etkileşim kurabilen insanlardır.  Duyguları okumak ifadesi Paul Ekman ile araştırmalara konu oldu. Paul Ekman aslında pek yabancımız değil. Yayınlandığı dönem epey ses getiren dizi "Lie To Me" televizyon dizisi Ekman'ın çalışmalarından yola çıkarak hazırlandı. Mikro ifade adını verdiği yüzdeki ufak bir kasın hareketinin kişi hakkında doğru ipuçları verdiği konusunda araştırmalar yapan Ekman adıyla  Duygusal Zeka kitabında sık sık karşılaşıyorsunuz. İletişimin çoğunu sözlü değil sözsüz iletişimin oluşturduğu düşüncesine katılmamak elde değil. 

           Karşımızdaki insanın duygularını anlamak için öncelikle kendi duygularımızı tanımamız gerek. Sokrates'in "Kendini Bil" sözü yine yerini buluyor. Duygusal Zeka, geliştirilebilir. Ancak IQ belli bir skaladadır ve belirgin oynamalar olmaz. Akademik zekası yüksek ama duygusal zekası düşük olan insanlar için hem iş hem sosyal hayatları olumsuz etkilenir. 


              Elimizde geliştirilebilir ve bizi akademik başarıdan ziyade hayatta başarılı kılan Duygusal Zeka toplumdaki asıl yerimizi belirliyor aslında. Çocuk eğitiminde bir numaralı geliştirilecek yetenek duygusal zeka olmalıdır. Anne babalar, çocuklarına doğduğu andan itibaren sayılar, harfler, matematik işlemleri ile ilgili bombardımanlarda bulunuyor. Neredeyse tüm anne babalar için çocuğunun matematik sınavından 100 alması aile gururu,mutlak mutluluk haline geliyor. Çocuk başarısızsa durum tam tersine dönüyor haliyle. Utanç, kızgınlık, kıskançlık anne babanın ruhunu kemirip duruyor. Çocuk eğitiminde harflerden, sayılardan önce özgüven , empati, kararlılık ve bunun gibi kişisel -sosyal beceriler gelmelidir halbuki. 

               Evet, eğitim sistemi sınavlarla öğrenciyi belli bir statüye getiriyor. Peki ondan sonrası. Eş olma, ebeveyn olma, birey olma konusunda beslenmeyen kişiler ileride kolay mutlu olmayan, maddiyatla başarıyı kıyaslayan robatlar haline geliyor.

               IQ'nun yüksek olması, Duygusal Zeka'nın düşük olması anlamına gelmez elbetteki. Ancak akademik başarısı yüksek olan çocuğa süper zeka damgası vurup topluma salmak da resmen acımasızlıktır.  Aileler ve öğretmenler bu konuda daha fazla dikkatli olmalıdır. Duygusal zekası yüksek çocukları Duygusal Zekası yüksek yetişkinler yetiştirir. 

                Ailedeki ahengin yakalanması, iletişim kanallarının açık olması demek. Çocuklarının duygularını sürekli eleştiren ya da yok sayan bir ebeveyn tutumu ile tüm yanlışlıklar dizisi başlamış olur.  Ama anne babanın hatasını görüp , düzeltme çabası çocuğu mutlaka olumlu etkileyecektir.

           O halde önce, hatalarımızı görüp kendimizden sonra da gelecekten umut kesmemek gerek.


Yorumlar