Tüm bebekler dünyaya geldiklerinde ne masumdur ne güzeldirler. Cennetin bir yansıması, aşkın gerçek kokusudur onlar. Bu küçük meleğin uykusu, beslenmesi, konforu için anne babalar ellerinden gelen tüm gayreti gösterir. Melek yedikçe anne babası da doyar, güldükçe onlar da güler. Derken, hikayemiz böyle sürüp gider.
Melek artık büyümeye başlar. Yürümeye başlayıp, gelişimini hızlandırıp özerklik savaşını başlatması gerekir. Haftalarca süren zorlu emekleme mücadelesinden sonra ayağa kalkıp tam yürüyecektir ki, bir çığlık duyar.'Ay ay ay , düşeceksin'. İlk başta bu feryata pek anlam vermeyen bebek , tekrar dener tekrar düşer. Ama bir süre sonra annesinin endişesinden O da korkar ve adım atmaya, yeni şeyler denemeye cesaret edemez olur. Evet, nihayet yürümeye başlar ama endişe denen bulaşıcı hastalığın tohumları içinde filizlene filizlene.
Kocaman olmuştur artık kendi yemeğini kendi yemek ister. Hem kaşıkla oynamak hem yemeği zevkli hale getirmek ister. Anne yine telaşla karşı koyar. Üstün başın kirlenir der ve kaşığı hışımla elinden alır. Anneye göre O daha bebek , karnının doyduğunu nereden bilecek? Yemek fasılları bebek için elinden alınan bir oyundur, anneye ve tabaktakine kızgındır artık. Çoğu zaman yemek istemeyecek, engellendiğinden ötürü beslenme fasıllarını mecburiyet olarak görecek.
Dişleri kaşınırken, parkta oyun oynarken, koşarken, hoplarken hep bir çığlık hep bir düşersin uyarısı. Ne kadar çok kullanıyoruz 'düşeceksin' kelimesini. Sayın bakalım , günde kaç kere? Düşeceksin, dökeceksin, kıracaksın diyerek büyüttüğümüz çocuğumuzun koruyucu meleği miyiz yoksa gardiyanı mıyız? Önleyici açıklamalar yapmak çocuk eğitiminin birinci koşullarından. Ama cesaretini örselemek, gelişimini engellemek olarak algılanmamalı. Yaşadığı durumun ona getireceği zararları sakince anlatılmalı. Mantıklı, basit açıklamalarla sorular cevapsız kalmamalı.
Düşmeden yürüyen var mı? Ya da kocaman insanlar hala yemek yerken üstüne yemek dökmüyor mu? Grip aşısı olsak dahi hasta olmuyor muyuz?
Okul bahçesinde tüm gün bekleyip çocuğunu terini kontrol eden anneler var. Okula başladığı halde hala annesi tarafından yedirilen çocuklar var. Ergenlik çağına gelip hala yalnız yatamayan, 40 yaşında kendi kıyafetlerini alamayan insanlar var. Yani etrafımızda koca koca bebekler var. Toplum tarafından alay konusu olan, haksızlıklara sesini çıkaramayan, düşerim korkusuyla yeni adımlar atamayan dışarıda mutsuz insanlar var.
Çocuklarımızı endişelerimizle değil, sezgilerimizle kontrol edelim. Koca bebeklerin kocaman mutsuzlukları olduğunu da unutmayalım...
Melek artık büyümeye başlar. Yürümeye başlayıp, gelişimini hızlandırıp özerklik savaşını başlatması gerekir. Haftalarca süren zorlu emekleme mücadelesinden sonra ayağa kalkıp tam yürüyecektir ki, bir çığlık duyar.'Ay ay ay , düşeceksin'. İlk başta bu feryata pek anlam vermeyen bebek , tekrar dener tekrar düşer. Ama bir süre sonra annesinin endişesinden O da korkar ve adım atmaya, yeni şeyler denemeye cesaret edemez olur. Evet, nihayet yürümeye başlar ama endişe denen bulaşıcı hastalığın tohumları içinde filizlene filizlene.
Kocaman olmuştur artık kendi yemeğini kendi yemek ister. Hem kaşıkla oynamak hem yemeği zevkli hale getirmek ister. Anne yine telaşla karşı koyar. Üstün başın kirlenir der ve kaşığı hışımla elinden alır. Anneye göre O daha bebek , karnının doyduğunu nereden bilecek? Yemek fasılları bebek için elinden alınan bir oyundur, anneye ve tabaktakine kızgındır artık. Çoğu zaman yemek istemeyecek, engellendiğinden ötürü beslenme fasıllarını mecburiyet olarak görecek.
Düşmeden yürüyen var mı? Ya da kocaman insanlar hala yemek yerken üstüne yemek dökmüyor mu? Grip aşısı olsak dahi hasta olmuyor muyuz?
Okul bahçesinde tüm gün bekleyip çocuğunu terini kontrol eden anneler var. Okula başladığı halde hala annesi tarafından yedirilen çocuklar var. Ergenlik çağına gelip hala yalnız yatamayan, 40 yaşında kendi kıyafetlerini alamayan insanlar var. Yani etrafımızda koca koca bebekler var. Toplum tarafından alay konusu olan, haksızlıklara sesini çıkaramayan, düşerim korkusuyla yeni adımlar atamayan dışarıda mutsuz insanlar var.
Çocuklarımızı endişelerimizle değil, sezgilerimizle kontrol edelim. Koca bebeklerin kocaman mutsuzlukları olduğunu da unutmayalım...
Benim de en korktuğum şey aşırı kontrolcü, pipirikli anne olmaktı! Şükür hiç olmadım. Normalde mükemmelliyetçi bir yapıya sahip olmama rağmen doğumdan sonra Allah bana bir "rahatlık" verdi ki görmeyin :) Bu da bebeğime daha sakin, daha mantıklı yaklaşmamı kolaylaştırdı çok şükür :)
YanıtlaSilBen de olabildiğince kendi sorumluluklarını almalarına fırsat yaratıyorum. Aksi takdirde iki taraf da kaybediyor. Emre Bora bebek çok şanslı:)
Silmuhteşem bir yazı:))
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim:)
SilDoğru aslında!
YanıtlaSil40 yaşında yumurta kıramayan aç oturan,yanında kimse olmadan alışverişe çıkamayan yalnız biryerlere gitmekten kalabalıklara karışmaktan korkan ne çok insan var ...
Annelik tuhaf bir koruma misyonu yüklüyor da insana tabiki abartmamak gerek
Evet, annelik mi gardiyanlık mı? Fena şeyler düşünmekten bir çok anne, çocuklarının tadına varamıyor. O çocuklar büyüyünce de bahsettiğin gibi sosyalleşemeyen mutsuz insanlar ortaya çıkıyor ne yazık ki..
SilÇok doğru kesinlikle katılıyorum, kitaplar öğretiler hepsinden daha doğru sezgiler
YanıtlaSil